22 Temmuz 2015 Çarşamba

The Words (2012)

Her gün bir film hakkında yazmamdan sıkılıyor olabilirsiniz. Yada sohbet havasında geçen yazılarımı okurken kimdir Murat'ı anlıyorsunuzdur. Ben hoş sohbet birisi sayılmam aslında. Bu durum asosyalliğimden gelir. Çok sevmem dışarıda olmayı milletle takılmayı kalabalık ortamları. Hele ki o kalabalık ortamlar yok mu? Bir grup gibi görünüp herkesin kendi monoloğunu yaptığı herkesin aslında kendini anlattığı kendini dinlediği ah o ortamlar. Ben yalnız takılırım hayatta iki elin parmaklarını geçmez dost dediklerim. Belki de kendimi bişey sanıyordumdur bu durum sizin için de geçerlidir.

Kimse kimsenin iç dünyasını bilemez. Ben şu yazıyı yazıyorum ama içimden geleni mi anlatıyorum yoksa hoşunuza gideceğini düşündüğüm şeyi mi? Kim bilebilir.

Aslında bu filmde onu anlatıyor biraz. Filmi bana askerlik günlerimde bitanecik ilkim ve sonum sevgilim önermişti. Bu film güzel sıkılırsan izlersin demişti.

Ben filmi açıkcası ertesi gün indirdim bir beş dk filan izledikten sonra kapattım. Bu filmi çok sıkılırsam izleyim dedim. Ve işte o gün bugünmüş. İnternet hızımda yaşadığım bir sorundan dolayı sadece yarım mbps hızım var ve internete bakmak çok büyük sıkıntı şu an. Hatta yazmak için girerken bile neredeyse 2-3 dk sayfanın açılmasını bekledim.

Hadi gevezeliği geçip filmimize geçelim. Clay başarılı bir yazar. Kitabı için düzenlenmiş bir gecede kitabından bir bölüm okuyor. Chapter 1 Rory kitabının yayınlanmasından sonra kavuştuğu ün, şöhretle lüks bir restourantın kapısından çıkar. Yaşlı bir amca onları öylece seyreder. Peki nasıl oldu da bu kadar meşhur oldu? Daha bundan beş yıl önce Rory tüm hayatını bi kenara bırakıp yazmaya karar vermişti. Tabi en büyük destekçisi onu seven Dora'ydı. Özeniyormuş diğer yazarların hayatlarında çektikleri sıkıntılara. Kirayı bile zor ödemeye. En zorlandığı zamanlarda kendisini babasının yanında alıyordu. Babası hayal kurduğunu söylese de yine oğluna kıyamayıp yazıyordu bir çek.

Rory hem yazarlara editörlere yakın olmak hemde geçimini sağlayabilmek için bir yayın evinde işe girdi. Biraz tanındıktan sonra hikayesini değerlendirmek için onlara sundu. Aradan bir hayli zaman geçtikten sonra red cevabı aldı. Üzüldü ama yapacak bişey yoktu. Dora ile evlenip balayına Parise gittiler. Orda antika eşyalar satan köhne bir dükkandan (şunu farkettim geçen yazımda da köhne demiştim dimi :D ) eski ama insanın içine sinen bir çanta aldı. Balayından sonra eve geldiklerinde çantayı kurcalarken içinde yazılmış bir hikaye buldu. Hikayeyi okudu ve o hikayeyi düşünmeden edemedi. Hikaye öyle yazılmıştı ki adeta o durumları yaşamıştı. Güzel kitaplar öyledir. Rüzgarın teninize dokunduğunda üzerinde gezen kadifemsi hissi bile yaşatır size. Rory kitabı saplantı haline getirdi. Sonunda dayanamayarak hikayeyi bilgisayarına olduğu gibi tamamen aynısı aktardı.

Bir gün işten geldiğinde Dora boynuna sarılarak normalde hiç onun hikayelerini okumadığını ancak bilgisayarı açık kaldığı için şöyle bir baktığını ancak bitirmeden rahat edemediğini hikayesinin çok güzel olduğunu ona tekrar ve tekrar aşık olduğunu kendisinden hep böyle bir hikaye beklediğini ve buna inandığını söyledi. Al işte yaa şimdi Rory nasıl desin hikaye benim değil diye. Ben olsam derim gerçi de o zaman film olmaz :D o yüzden benim hayatımdan film olmuyor. Düz adam sabri işte nolcak. Rory Dora'nın gözlerindeki o ışıltının büyüsüne kapılıp, onun verdiği tavsiyeyle yayımcıya hikayeyi gösterdi. Vermesinin üzerinden uzun zaman geçtikten sonra aniden çağırılıp yayınlanacağı haberini aldı. Kitap yayınlandı Rory çok meşhur oldu söylevler toplantılar adına davetler düzenlendi.

Ne vardı kitapta esas konu nede olsa bu kitap. Kitap yaa kitap. Kitap işte o yaşlı adamın gençliğinde yaşadığı bir kesiti anlatıyordu. Yaşlı adam genç iken askere alınmış ve parise savaş için gönderilmiş. Askeriye işte savaştan başka ne kadar kötü iş varsa yapmış. Lağım kazmış falan filan onca boktan iş yani. Askerde hayatını bence değiştirecek olan adamla tanışmış ona bir kitap vermiş ve okumasını söylemiş. Kitabı okuduktan sonra adam daha da açıkmış kitaplara. Okudukça okumuş. Kitabı veren adamla bir kafede otururken garson kız belki de amerikan askerlerini sevmediği için gelip bunlara kıza kıza birşeyler söyledi. O hayatını değiştiren adam kız sana aşık oldu git peşinden dedi :D Bakın mesela bundan sonra olacaklar kız ile adamın arasında geçenler ve kızın adamı nasıl etkilediği ile ilgili ama bana soracak olursanız adamı etkileyen kız değil kitap veren adam :D

Genç adam ve garson kız baya güzel zamanlar geçirdiler. Zaman işte ayrılık vakti geldi, genç adam terhis oldu.

Amerikada bir kaç işte çalıştıktan sonra. Yazmaya karar verdi ama hiç doğru kelimeleri bulamıyordu. Öyledir yazmak. Ya hayatta hiç eksiğin olmayacak ki yazacaksın. Yada hayatta hayattan başka kaybedecek şeyin olmayacak ki yazacaksın. Genç adam bu durumun farkına varıp atladı geldi parise.

Cecilla ile evlendi. ingilizce gazete çıkaran bir yayın evinde işe girdi ve kalemini düzeltti. Bir kızları doğdu ancak bebek hep ağlıyordu. susmak hissinden bihaber sürekli ağlıyordu. Hastaydı. onu iyileştirmek için onun acılarını dindirmek için genç adamın elinden hiç bişey gelmiyordu. Sadece bağrına basıyordu evladını. Farkında değildi evladının son sıcaklığını hissettiğinin. Bebek nur olup gitti sonra. Annesinin sanki aklını da götürdü yanında. Öyledir annelik işte. Genç adam bir gün eve geldiğinde cecillayı evde bulamaz. Bir mektup bırakmış annesinin yanına gitmiş.

İşte herşeyin başlangını dedim ya yazmak için herşeyi kaybetmek gerek. Genç adam mektubun arkasından başladı yazmaya ve kelimelere döktü yaşadıklarını. Gerçek yazarlar için durum böyledir. sen düşünmezsin kelimeler süzülür parmaklarından. Sende şaşarsın ben bunu nasıl yazdım diye. İki haftada koskoca hikayeyi bitirdi. Cesaretini toplayıp Cecillayı görmeye gitti geri dönerken hikayesini orada bıraktı. Cecilla hikeyeyle birlikte genç adama dönerken hikayenin içinde bulunduğu çantayı trende unuttu. Bazen anlatımım tatsızlaşabiliyor kusura bakmayın yazı çok uzuyor diye kısaltıyorum. Kısa olan şeyler ise her zaman tatsız gelir bana.

Hikayesinin trende unutulmasına bozulan genç adam sanki kelimeleri kızdan daha çok sevmişcesine bir gün ansızın terk etti Cecillayı.

Hikayeyi tabi ki bu kadar anlamamızın faydası yaşlı adamın bir gün bankta Rory'ye hikayenin aslında kendinin olduğunu anlatması ile öğrendik.

Clay birinci bölümü okumasını bitirdi :D mola verdi ve kitap sunumunda ikinci bölümü okumaya hazırlanırken Daniella adında güzel bir kız dikkatini çekti. Yaşlı adamların hep dikkatini çeker güzel genç kızlar. Onlarda kaybettikleri gençliklerini bulurlar bence. Neyse Clay kitabının ikinci bölümünü okumaya başkar sunumda.

Chapter 2
Rory gerçeklerin sahibini öğrendikten sonra gerçekleri saklamalı mı yoksa açığa mı çıkarmalı ikilemini yaşar. İnsanlık işte dayanamaz ve Doraya söyler. Dora o an yıkılır. Niye böyle büyük tepkiler veriyorlar ben hiç anlamam. Galiba azıcık sosyopatlık var bende. Böyle büyük duygusal tepkiler hep abartı geliyor yada yapmacık bana. Neyse yayın evine de bahsedince Rory editör bunu kesinlikle yapmamasını kendisi ile onu da yakacağını ne istiyorsa yaşlı herife vermesini doğru olanın bu olduğunu anlatır.

Bu kısmı biraz kısa kesicem baya uzadı yine okumuyorsunuzdur muhtemelen ama okuyorsanız da tadını kaçırmayım. Rory ihtiyarı buldu ve ona onun adıyla yayınlancağını filan söyledi ihtiyar ise doğru olan şey sadece onun gerçekleri bilmesini istediğini söyledi. Hikaye hakkında hiç bir talepte bulunmadığını sadece insanların hayatlarında yaptıkları yanlışlarla yaşamaları gerektiğini söyledi.

Bu esnada Cecilladan da bahsetti. onu amerikada bir tren istasonunda görmüş. Yanında kocası ve çocuğu da varmış. İnsan öyle bişey görse hem sevinir hem üzülür herhalde.

Clay okumasını bitirdikten sonra Daniellayla tekrar buluştu ve onu evine davet etti. Daniella da yazar olmak için uğraşan yüksek lisans yapan bir kız. İllaki hikayenin sonundaki sonrayı öğrenmek için Clay'i evde sorular ile sıkıştırdı. Clay sonrasını anlattı. Ben birazını Chapter 2'nin içine kattım yazı uzamasın diye diyerek arkasına sığınmayım azıcık konuyu dağıttım ondan :D Neyse sonrasında Rory acaba Clay miydi diye sizi bir ikilemde bitirerek son buluyor film.

İnsanı gerçekten içine çekense bu soru. Rory'nin başından geçenleri mi anlatıyordu yazar yoksa yaşlı adamı milletinde bilmesi için kendini mi Rory yapmıştı bu son kitabında?

Ben seviyorum böyle kurgusal iç içe geçişleri. Film benim anlatımım kadar kötü değil :D izlerseniz eğlenirsiniz. Eğlenceden kastım gülümseme değil. Her gülümseme eğlence olmadığı gibi her eğlence de gülümseme değildir...

Teşekkürler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder